Tuhaf günler yaşıyoruz; belirsiz, kaygılı, şaşkın… İşte tam böyle bir dönem için size denizde geçen acayip bir filmden bahsetmek istiyorum. Hakikaten çok acayip, denizde geçmesi ve bir kaç esprisi dışında elle tutulur hiçbir yanı yok. Ama filmin kadrosu da bir o kadar çelişkili bir şekilde sağlam; Bill Murray, Williem Dafoe, Owen Wilson… Sanırım filmde oynamayı kabul etmelerinin temel nedeni filmin denizde geçmesi. Hem paramızı alırız hem de deniz havası alırız diyerek senaryoyu kabul ettiklerine inanmak istiyorum.
İzleyin diye yazmıyorum, sadece şu içinde bulunduğumuz romanlara konu olacak sürreel günler kadar süreel olmasından dolayı The Life Aquatic filmini tavsiye edebilirim. Korona’lı günlerde sizi bu karamsar havadan çıkarabilir. Ya da korono’ya şükürler olsun bu film de neyin nesi dedirtebilir.
Bill Murray bir okyanus bilimcisi ve vaktiyle bir deniz altı avcısı olan bir gemi ile sualtı belgeselleri çekiyor. Fakat adamın kafası belki çok tuzlu suya maruz kaldığı için sanki sürekli hidrojen psikozunda. Diyaloglarına bir örnek:
Gazeteci soruyor: Nesli tükenmek üzere olan bir balığı nasıl öldürmek istersiniz
Bilimadamı (Bill): İntikam için
Ekibi de kendisi kadar tuhaf. Ekipten birini bir köpekbalığı yediğinden dolayı intikam almak için yola çıkıyorlar. Bu yanıyla biraz MobyDick romanına gönderme var elbette. İntikam için bir balığın peşinden giden bir kaptan. Yalnızca MobyDick’teki kaptan köpekbalığını bulduğunda balığa saygı duyduğu için öldürmeye çabalamaz. Kendi içinde bir dönüşüm yaşar. Bu filmde ise bizim bilimadamı kaptan sadece dinamiti bittiği için öldürmüyor.
Film tüm absürtlüğüne rağmen deniz altı sahneleri oldukça etkileyici, hatta şiirsel. Tuhaf bir biçimde güzel, ya da tüm tuhaflığına rağmen güzel bir film.
Kısacası evde olmamız gereken, sokağa çıkmamamız gereken bu zor günlerde bize eşlik edecek acayip bir hikaye ve içinde kesinlikle korona virüs lafı geçmiyor.
Bir Cevap Yazın