Seyir Defteri hem isim hem de kapak resmi olarak bir gemi yolculuğu hissi veriyor ve hatta ilk sayfasıyla bu hissi güçlendiriyor:
“Önce karanlıkta yüzün ışıdı. Sis açıldıkça kendini ele verdi İstanbul. Güverteden bakınca gözlerine inen yalnızlığı gördüm. Demir attık. Uzaklaşan gemi değil İstanbul’du…
Sonra bakıyorsunuz ki Seyir Defteri bir anı ve gezi kitabı. Nedim Gürsel gezdiği dünya şehirlerini kendine has şiirsel üslubu ve bakış açısı ile yumuşak kelimelerle anlatmış…Yazar nereye giderse gitsin bulutlar aynı diyor ama gitmeye devam ediyor.
Rio, Moskova-Leningrad, New-York, Yunanistan, Magrip kentleri, Fransa ve Avrupa’nın bir çok başkenı. ..New-York için şaşırtıcı diyor yazar. Güzel değil ama çarpıcı ve hatta ezici diyor… Vahşi bir orman benzetmesini yapıyor.
“İnsan gezip gördüğü yerlerle ilgili okumayı daha çok sever demişti sevgili arkadaşım Pınar Kuyucu”... Belki de bu sebeple ben en çok Berlin’i ve Lizbon’u anlattığı bölümleri sevdim.
“Sokakları denize inen kentler anımsıyorum. Napoli, Lizbon, İstanbul… Bazı kentlerse denizle dağ arasına sıkışmış gibidirler. Önleri deniz, arkaları dağ olduğundan enlemesine yayılabilirler ancak. Ya da Rio örneğinde olduğu gibi dağın içinden tünel açarak doğaya uyum sağlayabilirler…” (s.109)
Şehirleri, ve seyahati sevenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap…
1990 yılı Can yayınevi baskısını buldum ben hem de Antalya’da bir kütüphaneden…:)
Bir Cevap Yazın